Geçen hafta pırıl pırıl, güzeller güzeli bir polis kızımızı, Şeyda Yılmaz’ı şehit verdik. Gözaltındaki bir hırsız, karakol önünde ele geçirdiği beylik tabancasıyla Şeyda’yı hayattan koparttı.
O katilin tam 26 suç kaydı vardı. Hırsızlık, gasp, yağma, çocuk tacizi ve başka ne varsa… Yine hırsızlık yapmış, bir motosiklet çalmış, 27’nci defa tutuklanmıştı.
Peki 26 kez suç işleyen birinin aramızda işi ne? Belli ki bu adam suç işlemeyi, çalmayı, çırpmayı, hayata kastetmeyi bir “yaşam biçimi” haline getirmiş. Böyle bir kişi 26 kez insanların arasına salınır mı?
Önerim şu: Hani her trafik suçu, ehliyetlere puan olarak işleniyor, puan limiti dolduğunda ehliyet geri alınıyor ya, sabıkalar da nüfus cüzdanlarına işlensin. 100 puan limitini dolduran (Diyelim ki 5 suça tekabül ediyor) kişinin nüfus kağıdı geri alınsın. Toplumdan tecrit edilsin. Hiçbir kamu hizmetinden yararlanamasın. Vatandaşlık haklarını kaybetsin.
Daha iyi bir çözümü olan var mı?
Yunus Emre diye katil olur mu?
“Aldırma Yaradan vardır
Sanma ki zalimin ettiği kârdır
Mazlumun ahı indirir şâhı
Her şeyin bir vakti vardır…”
Böyle demiş Yunus Emre bir vakit. Evlatlarına Yunus Emre (Geçit) ismini veren aile ise belli ki Yunus’un her biri insanlık dersi mısralarından bir tekini bile okutmamışlar çocuklarına. Yunus’un erdem ve ferasetinin zerresini geçirememişler evlatlarına. O da gitmiş 26 suça bulaşmış. Sonunda da resmine bakılmaya bile kıyılmayacak dünya güzeli bir polis kızımıza kıymış.
Adına ihanet edeceği o kadar belliymiş ki Yunus Emre Geçit’in. Daha 14 yaşındayken çay bardağının yanına şeker yerine mermi kutusu koyup fotoğraf çektirmiş. Elinde kimi gün pompalı tüfek, kimi gün otomatik tabanca ile pozlar vermiş. Hele elinde tabanca, üzerinde beyaz gömlek, siyah yelek ile bir pozu var ki, felaket bas bas bağırmış “Geliyorum” diye…
Belli ki ailesi de sevmiş bu hallerini. Yoksa bu “saatsiz bombayı” görmemenin, fark etmemenin imkanı var mı? Aklı başında bir aile büyüğü ya da efendiden bir arkadaşı uyarmaz mı bu junior mafyayı?.. Kimse ses etmemiş belli ki… Ve gelmiş gelmekte olan…
Ağzımdan düşürmediğim duadır “Allah evlatlarımızın karşısına iyi insanlar çıkarsın…”
Şimdi bir duam daha var:
“Allah, dünyaya gelen her evlada iyi anne baba nasip etsin…”
BU DİZİ TUTAR
Atv’nin yeni dizisi Karadut’u çapari oltasına benzettim. Bir sürüyü kayığa çekebilecek kadar iğne vardı ucunda. Her balık için bir tane… Herkesin empati kuracağı, hayatın tam orta yerinden bir karakter sığdırmıştı içine.
Ekranda denenip de mayası tutmuş her öyküden bir tutam vardı senaryosunda. Camdaki Kız gibi kendisini despot bir ebeveyne kurban veren ve yitik yıllarını önüne çıkan ilk aşkla telafi etmeye kalkan fedakar evlat… Üç Kız Kardeş gibi birbirinin dibinde ama bir o kadar da birbirinden uzak bir aile… Biraz Yaprak Dökümü’nden Ali Rıza Bey, biraz şundan, azıcık bundan.
Üstün reyting mühendisliğinin yanısıra oyuncu seçimine de şapka çıkardım. İrem Helvacıoğlu ile Şükrü Özyıldız’ın kimyası, tahinpekmez gibi tutmuştu birbirini. Ama sofranın en seçkin lezzeti, Engin Şenkan’ın yılların tecrübesinden damıttığı rafine oyunculuğuydu.
Peki ya dizinin ismi nereden geliyordu? Onu da ileriki bölümlerde öğreniriz herhalde…
Gaf’let kürsüsü
Çin’deki bir hayvanat bahçesinde köpekleri boyayıp panda diye sergilemişler. Tam “Çin işi” yani…
Zap’tiye
Dilan, Engin, Bahar, Nihal salıverildiğine göre hep beraber içeri girme vaktidir.
Ne demiş?
Atv’nin Karadut dizisinden bir diyalog:
– Teknik olarak kaderinden kaçıyorsun yani?..
– Kaçabiliyorsan, o kader değildir.
Haber Kaynak : SABAH.COM.TR
“Yayınlanan tüm haber ve diğer içerikler ile ilgili olarak yasal bildirimlerinizi bize iletişim sayfası üzerinden iletiniz. En kısa süre içerisinde bildirimlerinize geri dönüş sağlanılacaktır.”
GÜNDEM
06 Ekim 2024SPOR
06 Ekim 2024GÜNDEM
06 Ekim 2024SPOR
06 Ekim 2024SPOR
06 Ekim 2024GÜNDEM
06 Ekim 2024GÜNDEM
06 Ekim 2024